أُوْلَئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ
23|61|İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler.

Turgut Kuzan ayet yorumu

Rabbimizin iyiliği emredin kötülükten sakındırın EMRİ

Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun. 

Âl-i İmrân Suresi 114. Ayet Meali:

Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır.

Besairu'l Kur'an Tefsirinde ayet ile ilgili açıklamanın bir kısmı:

113,114. “Kitap ehlinin hepsi bir değildir: Onlardan geceleri secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okuyup duranlar vardır; bunlar Allah'a ve âhiret gününe inanır, kötülükten meneder, iyiliklere koşarlar. İşte onlar iyilerdendir.”

Ehl-i Kitap içinde böyle her adım atışında, her duruşunda, yâni pozitif ve negatif her eyleminde âhiret konusunda, âhiretin hesabı kitabı konusunda korku içinde olanlar vardır. Ya bu konuda hesaba çekilirsem! Ya bu bakış yarın karşıma bir dosya olarak çıkarsa! Ya bu hareket yarın hesaba çekilirken aleyhime çıkarsa! Ya cehenneme sürüklerse beni bu duruş! diye sürekli bir hesap kitap içinde olanlar vardır. Yâni âhiret korkusunu, aç kalma korkusunun, borcu ödeyememe korkusunun, ele âleme rezil olma korkusunun, polis korkusunun, maliyeci korkusunun, hapse girme korkusunun, çek, senet, protesto korkusunun, işten atılma, statüyü kaybetme korkularının önüne geçirenler vardır, ehl-i kitabın içinde. Evet hayatlarını, hayat programlarını bu inanca bina eden kimseler vardır.

Sonra iyiliği emrederler, kötülükten de menederler onlar. İyiliğin toplumda yaygınlaşmasını isterler, kötülüklerin de kökünün kazınmasına çalışırlar onlar. Ve hayırda yarışırlar onlar. Allah’ın rızası istikâmetinde bir yarışın içine girerler. Hayatın hep Allah’a göreliğini düşünürler. Kimsenin kimseye haksızlık etmeyeceği, kimsenin kimseye zulmetmeyeceği, herkesin yüzünün güleceği bir hayatı emrederler. İnsanları gerek kendilerine gerek Allah’a karşı zulmetmelerine engel olurlar. İnsanların ateşe gitmelerine dayanamazlar. Düşmanları bile olsa cehennemden engellemeye çalışırlar. İnsanları Allah’a karşı gelmekten, haramlara, günahlara düşmekten engelleyip hep hayırda yarışmalarını isterler. Yarışları Allah yolundadır.

Çok fazla dünyacı olmak, ekonomik yönden şişmek, mal mülk sahibi olmak için, marka dolara ulaşmak için, makama mansıba kavuşmak için değil, sadece Rablerinin rızasını ve cennetini elde etmek için yarışırlar. Ve işte bunlar, ehl-i kitap içindeki bu Allah dostları dünyada Allah’ın razı olduğu bir hayatı yaşayarak, Allah’ın razı olduğu bir hayatın kavgasını vererek öbür tarafta Allah’ın sâlih peygamberleriyle birlikte bir hayatı hak eden sâlihlerdir. Ve kesinlikle bilesiniz ki kıyâmete kadar her bir dönemde, her bir coğrafyada var olacaklardır bu yiğitler.

Kur'an Yolu Tefsiri

﴾113﴿ Hepsi bir değildir: Ehl-i kitap’tan öyle bir topluluk var ki, geceleri ibadete durup Allah’ın âyetlerini okur, secdeye kapanırlar.

﴾114﴿ Bunlar Allah’a ve âhiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten menederler ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar iyi kimselerdendir.

﴾115﴿ Ne hayır yaparlarsa bilsinler ki karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah kötülükten sakınanları bilir.

İlk âyette geçen “ümmetün kaimetün” tamlaması, “hakkı tanıyan, doğru davranan, dosdoğru olan ve adaleti yerine getiren topluluk” anlamlarına gelmektedir. Burada, Ehl-i kitap’tan olup Allah’ın dini üzere dosdoğru yürüyen kimseler kastedilmiştir (İbn Âşûr, IV, 58).

Tefsirlerde bu âyetlerin iniş sebebiyle ilgili olarak bazı farklı rivayetler yer almış olmakla birlikte (Kurtubî, IV, 175; Elmalılı, II, 1160) konunun akışından üslûpta, mânada bütünlük bulunmasından bu âyetlerin öncekilerin devamı olduğu anlaşılmaktadır. Önceki âyetlerde kötü davranışları ve vasıfları sebebiyle Ehl-i kitap kınandıktan sonra burada da hepsinin aynı olmadığına, içlerinde güzel ahlâk ve iyi nitelikler taşıyan kimselerin de bulunduğuna dikkat çekilmiştir. Elmalılı bu âyetlerin 110. âyette geçen “İçlerinde inananlar da var, fakat çoğu yoldan çıkmıştır” meâlindeki cümlenin açıklaması mahiyetinde olduğu kanaatindedir (II, 1160).

Kur’an ölçülerine göre kim zerre kadar hayır işlerse âhirette onun karşılığını görür; kim de zerre kadar şer işlerse o da onun karşılığını görür (bk. Zilzâl 99/7-8). Nitekim yüce Allah 113 ve 114. âyetlerde Ehl-i kitap’tan samimi olarak iman edip sâlih amel işleyenleri övdükten sonra 115. âyette onların yaptıkları hayırlı işlerin kesinlikle zayi edilmeyeceğini, karşılıksız bırakılmayacağını ifade buyurmaktadır. Âyetin “Allah kötülükten sakınanları bilir” meâlindeki son cümlesi riyakârlarla samimi müminlerin birbirinden ayırt edileceğine, riyakârların görünüşteki imanlarının kendilerine hiçbir fayda sağlamayacağına işaret eder. Yüce Allah’ın samimi olarak iman eden Ehl-i kitaba böyle lutufkâr muamelesi İslâm’ın evrenselliği açısından son derece anlamlıdır. Zira kendilerini Allah’ın çocukları ve sevgilileri sayan (Mâide 5/18), âhiret yurdunu başkaları için değil sadece kendileri için hazırlanmış bir yurt kabul eden ve kendilerinden başka hiç kimsenin cennete giremeyeceğini iddia eden (Bakara 2/111) Ehl-i kitabın egoizmine karşılık Kur’an, onlardan samimi iman sahibi olanların yapacağı en küçük bir hayrın dahi karşılıksız bırakılmayacağını haber vermektedir.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 654-655

SEYYİD KUTUP Fi Zilalil Kuran Tefsiri :

"Bunlar Allah'a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emredip kötülükten sakındırırlar. Hayırlı işlere koşarlar. Onlar iyi kullardandırlar."

"Onların yaptıkları hiçbir iyilik karşılıksız kalmayacaktır. Hiç kuşkusuz Allah takvalıların kimler olduğunu bilir."

Bu, ehl-i kitaptan iman edenlerin parlak bïr manzarasıdır. Şüphesiz onlar, doğru, köklü, tam ve kapsamlı bir imanla inanıp, müslümanların safına katılarak bu dini korumaya özen göstermişlerdi. Çünkü onlar Allah'a ve ahiret gününe iman etmişlerdi. İmanî sorumluluklarını yerine getirip katıldıkları -insanlar içerisinden çıkarılmış en hayırlı ümmet- müslüman ümmet ismini hak ederek iyiliği emredip kötülüğü nehyetmişlerdir. Ruhların tamamen iyiliğe yönelterek onu kendilerine yarıştıkları bir hedef yapmışlar ve hep beraber iyiliklere koşmuşlardı. Bundan dolayı da salihlerden oldukları ve yüce Allah'ın onların muttakîlerden olduğunu bildiğine işaret edilerek, haklarının zayi olmayacağına ve ecirlerinin inkâr edilmeyeceğine dair bu doğru söz varid oluyor.

Bu manzara, nurlu ufuklardaki parlak aydınlığa özlem duyanların ruhlarında aynı duyguları canlandırmak için bu yüce şahitliğe ve bu doğru söze rağbet edenlerin gözleri önüne seriliyor.

Bir yanda bu manzara... Diğer yanda ise, kâfirler. Sağlam bir hedef ve amaca ulaştırıcı bir yol üzere değildirler. Bunlar kendilerinde olmadan ne iyilik ne açık bir düşünce ve ne de idrak edilen ve anlaşılan bir temelleri de yoktur. Tam ve kapsamlı doğru bir metoda dayanmayan hayat biçimleri kısa sürekli bir hevanın egemen olduğu bir eğilimden öteye birşey olmadığından temelsizdir. Allah'a imandan kaynaklanan iyiliğin sağlam ve doğru çizgisine bağlanmadıkları için malları, çocukları ve infak ettikleri şeyler onlara dünyada hiçbir yarar sağlamayacağı gibi ahirette de hiçbir şey kazandırmayacaktır.

https://hadislerleislam.diyanet.gov.tr/ linkinde yer alan hadisler:

Ebû Saîd el-Hudrî"nin işittiğine göre,

Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

Bir kötülük gören kişi, eli ile değiştirmeye gücü yetiyorsa onu eli ile değiştirsin. Buna gücü yetmez ise dili ile değiştirsin. Buna da gücü yetmezse kalbi ile (o kötülüğe) tavır koysun, (onu hoş görmesin). Ve bu da imanın asgarî gereğidir.

(D1140 Ebû Dâvûd, Salât, 239-242)

***

İbn Abbâs"ın naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Küçüğümüze merhamet etmeyen, büyüğümüze saygı göstermeyen ve iyiliği emredip/teşvik edip kötülükten sakındırmayan/uzaklaştırmayan bizden değildir.

(T1921 Tirmizî, Birr, 15)

***

Saîd b. Ebû Bürde b. Ebû Musa el-Eş"arî"nin, babası aracılığıyla dedesinden naklettiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Her Müslüman sadaka vermelidir.” Oradakiler, “Peki, ya verecek bir şey bulamazsa?” deyince Resûlullah, “O zaman çalışır ve (kazandığından) hem kendisi faydalanır hem de sadaka verir.” buyurdu. “Buna da güç yetiremez ya da yapamazsa?” dediler. “Yardıma muhtaç mazlum ve mağdur bir kimseye yardım eder!” buyurdu. “Bunu da yapamazsa?” dediler. “İyiliği/hayrı emretsin/teşvik etsin.” buyurdu. “Bunu da yapamazsa?” dendiğinde, Resûlullah (sav) “Kötülükten uzak dursun. Bu da onun için sadakadır.” buyurdu.

(B6022 Buhârî, Edeb, 33)

***

Huzeyfe b. Yemân"dan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Bu canı bu tende tutan Allah"a yemin ederim ki ya iyiliği emredip/teşvik edip kötülükten sakındırırsınız/uzaklaştırırsınız ya da Allah size bir ceza gönderir de O"na dua edersiniz ama O, duanıza karşılık vermez.”

(T2169 Tirmizî, Fiten, 9)

***

Ubeydullah b. Cerîr"in, babasından naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Aralarında günahlar işlenip durduğu hâlde bu günahları işleyenlerden daha güçlü ve onları engellemeye muktedir iken bunu yapmayan topluluğun hepsine birden Yüce Allah azap verir.”

(HM19466 İbn Hanbel, IV, 366)

https://hadislerleislam.diyanet.gov.tr/sayfa.php?CILT=4&SAYFA=463 linkinde 470. Sayfaya kadar iyiliğin emredilmesi kötülükten sakındırılması hakkında açıklamalar mevcuttur.

Görüntülenme : 565


Turgut Kuzan ayet yorumu

Rabbimizin hayır yapmak için yarışın EMRİ

Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun. 

Mü’minûn Suresi 61. Ayet Meali :

İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler.

Besairu'l Kur'an Tefsirinde ayet ile ilgili açıklamanın bir kısmı:

61. “Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin âyetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalpleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış edenler, o uğurda ileri geçerler.”

Nasıl olsa Rabbimize döneceğiz. Nasıl olsa Rabbimizin hesabıyla karşı karşıya geleceğiz diyerek kalpleri ürpermiş olarak Allah’ın verdikleri mallarını muhtaçlara ulaştırıyorlar. İşte kazananlar bunlardır. Allah’a, Allah’ın istediği gibi iman ediyorlar. Hiç kimseyi O’na ortak koşmuyorlar, Allah’ın hesabını düşünerek O’nu memnun edememekten tir tir titriyorlar. Allah’ın âyetlerine iman ediyorlar. Onları tanımanın, onları öğrenip onların istediği bir hayatı yaşamanın çabası içine giriyorlar. Allah’ın kendilerine verdiği maldan mülkten, ilimden, zamandan, akıldan, ömürden de Allah kullarına dağıtıyorlar.

İşte bunlar hayırda yarışanlardır. Hayırda yarışanlar, hayır yollarında koşturanlardır. Yarışları, müsabakaları, birbirlerini geçme endişeleri sadece hayırlı işlerde, hayırlı amellerdedir. Ötekiler ise dünya ve dünyalıklar için yarışıyorlar. Daha çok malım olsun, daha çok mülküm, daha çok Markım, Dolarım, daha çok makamım, daha çok saltanatım, daha çok gücüm kuvvetim olsun diye yarışırlar. Allah’ın kendilerine verdikleriyle övünerek, böbürlenerek Allah’a karşı savaşa yönelirler. Onlar böyle yaparlarken bakın Müslümanlar hep hayırda, kullukta, takvada ve teslimiyette yarışıyorlar. Allah’a daha iyi kul olma, Allah’ın dinini daha güzel öğrenme, Allah’ın kitabını ve elçisini daha iyi tanıma, Allah’ın dinini daha güzel yaşama ve yaşatma, Allah yolunda daha fedakâr olabilme konusunda yarışıyorlar. Biri Allah’ın rızası konusunda yarışırken, ötekisi dünya ve dünyalıklar konusunda yarışıyor. İşte kâfirle mü’minin arasındaki fark budur.

Kur'an Yolu Tefsiri

﴾57﴿ Rablerine olan derin saygılarından dolayı sorumlu davrananlar;

﴾58﴿ Rablerinin âyetlerine inananlar;

﴾59﴿ Rablerine ortak tanımayanlar;

﴾60﴿ Verdiklerini, rablerine dönecekleri inancından dolayı kalpleri ürpererek verenler;

﴾61﴿ İşte bunlar iyiliklere koşup, bu uğurda yarışırlar.

 “Sorumlu davrananlar” şeklinde çevirdiğimiz müşfikûn kelimesi genellikle “Allah’a itaatlerini sürdürenler, O’nun hoşnutluğunu kazanma gayreti içinde olanlar, rızâsını elde edememe korkusuyla çaba gösterenler”; “âyetler” kelimesi ise “Kur’an âyetleri ve Allah’ın varlığını kanıtlayan deliller” şeklinde açıklanmıştır (meselâ bk. Taberî, XVIII, 31-32; Râzî, XXIII, 106-107). 60. âyette “vermek”ten söz edilmekle birlikte verilen şeyler belirtilmemiştir. Bu durumda Allah’a saygı ve hayır işleme düşüncesiyle insanlara yapılan her türlü iyilikler bu âyetin kapsamına girmektedir.

Yukarıda inkârcılar eleştirildikten sonra burada da müminlerin seçkin niteliklerinden bazıları gösterilmiştir. Bunlar kısaca haşyet, yani Allah’a derin saygı, O’nun âyetlerine, yani peygamberine gönderdiği kitabına, varlığının kanıtlarına inanmak ve Allah’ın huzurunda hesabının verileceği düşüncesi ve sorumluluk bilinciyle eldeki imkânları muhtaçlarla paylaşmaktır. “İyiliklere koşup bu uğurda yarışma” iki anlama gelmektedir:

a) Büyük bir arzuyla Allah’a itaat mahiyetindeki işlere yönelip yeri ve zamanı gelince bu işleri aksatmadan yapmak;

b) Çeşitli hayırlı işler için çalışmak, başka insanlara iyilik etme yarışı içinde olmak (Râzî, XXIII, 107).

SEYYİD KUTUP Fi Zilalil Kuran Tefsiri :

57- Onlar ki, Rabb'lerinin korkusu ile titriyorlar.

58- Ve onlar ki, Rabb'lerinin ayetlerine inanıyorlar.

59- Ve onlar ki, Rabb'lerine ortak koşmuyorlar.

60- Ve onlar ki, Rabb'lerine dönecekler diye kalpleri ürpererek verdikleri şeyi verirler.61- İşte onlar iyiliklerde yarışanlar ve bu yarışı önde bitirenlerdir.

Burada imanın kalp üzerindeki etkisi kendini gösterir. Bu etki, duyarlılık, incelik, çekingenlik, eksiksize ulaşma isteği, görev ve sorumlulukları yerine getirme ve sonuçları hesaplama şeklinde belirir.

İşte bu mü'minler ürpererek, sakınarak, Rabb'lerinden korkarlar. Hem onlar Rabb'lerinin gönderdiği ayetlere inanıyorlar, O'na ortak koşmuyorlar. Ayrıca onlar görev ve sorumluluklarını da yerine getiriyorlar. Güçleri yettiği, ellerinden geldiği oranda Rabb'lerine itaat ediyorlar. Bütün bunlara rağmen onlar "Ve onlar ki, Rabb'lerine dönecekler diye kalpleri ürpererek verdikleri şeyi verirler." Bütün güçlerini harcamış olmalarına rağmen Allah'ın verdiği nimetler karşısında bunun yetersiz olduğunu az bir şey olduğunu bilirler.

Hz. Aişe'nin -Allah ondan razı olsun- şöyle dediği rivayet edilir. "Ya Resulullah "Rabb'lerine dönecekler diye kalpleri ürpererek verdikleri şeyi verirler" ayetinde kastedilenler, hırsızlık yapan, zina eden, içki içen, bununla beraber ulu Allah'dan korkan kimseler midir? diye sordum." Hayır ey doğru sözlü kişinin (Sıddık'ın kızı). Burada kastedilen, namaz kılan, oruç tutan, Allah yolunda mali harcamada bulunan beraberinde de her şeyden üstün ve her şeyden güçlü olan Allah'dan korkandır" dedi. (Tirmizi)

Mü'min kalp Allah'ın elini üzerinde hisseder. Her nefesinde her çırpıntısında Allah'ın nimetlerini düşünür. Bu yüzden bütün ibadetlerini küçümser, Allah'ın nimetleri ve bağışları karşısında O'na itaat amacı ile yerine getirdiği yükümlülükleri az görür. Aynı zamanda o her zerresi ile yüce Allah'ın büyüklüğünün, ululuğunun bilincindedir.

Duyuları ile çevresinde olup biten her şeyde Allah'ın elini gözetler. Bu yüzden ürperir, heyecanlanır. O'nun hakkını eksik verdiğini, ibadet ve itaatte üstüne düşeni gereği gibi yerine getirmediğini, duygularını ve düşüncesini onu bilmekle,. O'na şükretmekle doldurmadığını düşünerek Allah'la buluşmaktan korkar çekinir.

İşte iyilik yapmak için yarışanlar bunlardır. İyiliğe koşan, bu çabuklukla, bu uyanıklıkla, bu bilgi ile, çalışma ve bu itaatle onu elde edenler bunlardır. Yoksa sapık bir hayat yaşadıkları halde, kendilerine nimet bahşedildiğini sanan, iyilik yapılmak istendiğini düşünen kimseler öyle değil... Bunlar azgın bir iştahla yavaş yavaş tuzağa yaklaşan ve hiçbir şeyden haberi olmayan ava benzerler. Toplum için de bu kuşun benzerleri çoktur, rahatlık saptırır onları, içinde yüzdükleri nimetle oyalanırlar, zenginlik azgınlaştırır onları, gurur aldatır, sonunda kaçınılmaz akıbetle yüzyüze kalırlar.

Görüntülenme : 566


E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İletişim : Turgut Kuzan [email protected]

Web sitemizi kullanırken karşılaştığınız problemleri, önerilerinizi lütfen e-posta ile iletiniz.