أُوْلَئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ |
23|61|İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler. |
Turgut Kuzan ayet yorumu
Rabbimizin iyiliği emredin kötülükten sakındırın EMRİ
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve
bereketi üzerimize olsun.
Âl-i İmrân Suresi 114. Ayet
Meali:
Bunlar, Allah'a ve ahiret
gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda
yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır.
Besairu'l Kur'an Tefsirinde ayet ile ilgili
açıklamanın bir kısmı:
113,114. “Kitap ehlinin
hepsi bir değildir: Onlardan geceleri secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini
okuyup duranlar vardır; bunlar Allah'a ve âhiret gününe inanır, kötülükten
meneder, iyiliklere koşarlar. İşte onlar iyilerdendir.”
Ehl-i Kitap içinde böyle her adım atışında, her duruşunda, yâni pozitif ve negatif her eyleminde âhiret konusunda, âhiretin hesabı kitabı konusunda korku içinde olanlar vardır. Ya bu konuda hesaba çekilirsem! Ya bu bakış yarın karşıma bir dosya olarak çıkarsa! Ya bu hareket yarın hesaba çekilirken aleyhime çıkarsa! Ya cehenneme sürüklerse beni bu duruş! diye sürekli bir hesap kitap içinde olanlar vardır. Yâni âhiret korkusunu, aç kalma korkusunun, borcu ödeyememe korkusunun, ele âleme rezil olma korkusunun, polis korkusunun, maliyeci korkusunun, hapse girme korkusunun, çek, senet, protesto korkusunun, işten atılma, statüyü kaybetme korkularının önüne geçirenler vardır, ehl-i kitabın içinde. Evet hayatlarını, hayat programlarını bu inanca bina eden kimseler vardır.
Sonra iyiliği emrederler,
kötülükten de menederler onlar. İyiliğin toplumda yaygınlaşmasını isterler,
kötülüklerin de kökünün kazınmasına çalışırlar onlar. Ve hayırda yarışırlar
onlar. Allah’ın rızası istikâmetinde bir yarışın içine girerler. Hayatın hep
Allah’a göreliğini düşünürler. Kimsenin kimseye haksızlık etmeyeceği, kimsenin
kimseye zulmetmeyeceği, herkesin yüzünün güleceği bir hayatı emrederler.
İnsanları gerek kendilerine gerek Allah’a karşı zulmetmelerine engel olurlar. İnsanların ateşe
gitmelerine dayanamazlar. Düşmanları bile olsa cehennemden engellemeye
çalışırlar. İnsanları Allah’a karşı gelmekten, haramlara, günahlara düşmekten
engelleyip hep hayırda yarışmalarını isterler. Yarışları Allah
yolundadır.
Çok fazla dünyacı olmak,
ekonomik yönden şişmek, mal mülk sahibi olmak için, marka dolara ulaşmak için,
makama mansıba kavuşmak için değil, sadece Rablerinin rızasını ve cennetini
elde etmek için yarışırlar. Ve işte bunlar, ehl-i kitap içindeki bu Allah
dostları dünyada Allah’ın razı olduğu bir hayatı yaşayarak, Allah’ın razı
olduğu bir hayatın kavgasını vererek öbür tarafta Allah’ın sâlih
peygamberleriyle birlikte bir hayatı hak eden sâlihlerdir. Ve kesinlikle
bilesiniz ki kıyâmete kadar her bir dönemde, her bir coğrafyada var
olacaklardır bu yiğitler.
Kur'an Yolu Tefsiri
﴾113﴿ Hepsi bir değildir:
Ehl-i kitap’tan öyle bir topluluk var ki, geceleri ibadete durup Allah’ın
âyetlerini okur, secdeye kapanırlar.
﴾114﴿ Bunlar Allah’a ve
âhiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten menederler ve
hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar iyi kimselerdendir.
﴾115﴿ Ne hayır yaparlarsa
bilsinler ki karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah kötülükten sakınanları
bilir.
İlk âyette geçen “ümmetün
kaimetün” tamlaması, “hakkı tanıyan, doğru davranan, dosdoğru olan ve adaleti
yerine getiren topluluk” anlamlarına gelmektedir. Burada, Ehl-i kitap’tan olup
Allah’ın dini üzere dosdoğru yürüyen kimseler kastedilmiştir (İbn Âşûr, IV,
58).
Tefsirlerde bu âyetlerin
iniş sebebiyle ilgili olarak bazı farklı rivayetler yer almış olmakla birlikte
(Kurtubî, IV, 175; Elmalılı, II, 1160) konunun akışından üslûpta, mânada
bütünlük bulunmasından bu âyetlerin öncekilerin devamı olduğu anlaşılmaktadır. Önceki âyetlerde
kötü davranışları ve vasıfları sebebiyle Ehl-i kitap kınandıktan sonra burada
da hepsinin aynı olmadığına, içlerinde güzel ahlâk ve iyi nitelikler taşıyan
kimselerin de bulunduğuna dikkat çekilmiştir. Elmalılı bu âyetlerin
110. âyette geçen “İçlerinde inananlar da var, fakat çoğu yoldan çıkmıştır”
meâlindeki cümlenin açıklaması mahiyetinde olduğu kanaatindedir (II, 1160).
Kur’an ölçülerine göre kim zerre kadar hayır işlerse âhirette onun karşılığını görür; kim de zerre kadar şer işlerse o da onun karşılığını görür (bk. Zilzâl 99/7-8). Nitekim yüce Allah 113 ve 114. âyetlerde Ehl-i kitap’tan samimi olarak iman edip sâlih amel işleyenleri övdükten sonra 115. âyette onların yaptıkları hayırlı işlerin kesinlikle zayi edilmeyeceğini, karşılıksız bırakılmayacağını ifade buyurmaktadır. Âyetin “Allah kötülükten sakınanları bilir” meâlindeki son cümlesi riyakârlarla samimi müminlerin birbirinden ayırt edileceğine, riyakârların görünüşteki imanlarının kendilerine hiçbir fayda sağlamayacağına işaret eder. Yüce Allah’ın samimi olarak iman eden Ehl-i kitaba böyle lutufkâr muamelesi İslâm’ın evrenselliği açısından son derece anlamlıdır. Zira kendilerini Allah’ın çocukları ve sevgilileri sayan (Mâide 5/18), âhiret yurdunu başkaları için değil sadece kendileri için hazırlanmış bir yurt kabul eden ve kendilerinden başka hiç kimsenin cennete giremeyeceğini iddia eden (Bakara 2/111) Ehl-i kitabın egoizmine karşılık Kur’an, onlardan samimi iman sahibi olanların yapacağı en küçük bir hayrın dahi karşılıksız bırakılmayacağını haber vermektedir.
Kaynak : Kur'an Yolu
Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 654-655
SEYYİD KUTUP Fi Zilalil Kuran Tefsiri :
"Bunlar Allah'a ve
ahiret gününe inanırlar. İyiliği emredip kötülükten sakındırırlar. Hayırlı
işlere koşarlar. Onlar iyi kullardandırlar."
"Onların yaptıkları
hiçbir iyilik karşılıksız kalmayacaktır. Hiç kuşkusuz Allah takvalıların kimler
olduğunu bilir."
Bu, ehl-i kitaptan iman edenlerin parlak bïr
manzarasıdır. Şüphesiz onlar, doğru, köklü, tam ve kapsamlı bir imanla inanıp,
müslümanların safına katılarak bu dini korumaya özen göstermişlerdi. Çünkü
onlar Allah'a ve ahiret gününe iman etmişlerdi. İmanî sorumluluklarını yerine
getirip katıldıkları -insanlar içerisinden çıkarılmış en hayırlı ümmet-
müslüman ümmet ismini hak ederek iyiliği emredip kötülüğü nehyetmişlerdir.
Ruhların tamamen iyiliğe yönelterek onu kendilerine yarıştıkları bir hedef
yapmışlar ve hep beraber iyiliklere koşmuşlardı. Bundan dolayı da salihlerden
oldukları ve yüce Allah'ın onların muttakîlerden olduğunu bildiğine işaret
edilerek, haklarının zayi olmayacağına ve ecirlerinin inkâr edilmeyeceğine dair
bu doğru söz varid oluyor.
Bu manzara, nurlu
ufuklardaki parlak aydınlığa özlem duyanların ruhlarında aynı duyguları
canlandırmak için bu yüce şahitliğe ve bu doğru söze rağbet edenlerin gözleri
önüne seriliyor.
Bir yanda bu manzara...
Diğer yanda ise, kâfirler. Sağlam bir hedef ve amaca ulaştırıcı bir yol üzere
değildirler. Bunlar kendilerinde olmadan ne iyilik ne açık bir düşünce ve ne de
idrak edilen ve anlaşılan bir temelleri de yoktur. Tam ve kapsamlı doğru bir
metoda dayanmayan hayat biçimleri kısa sürekli bir hevanın egemen olduğu bir
eğilimden öteye birşey olmadığından temelsizdir. Allah'a imandan kaynaklanan
iyiliğin sağlam ve doğru çizgisine bağlanmadıkları için malları, çocukları ve
infak ettikleri şeyler onlara dünyada hiçbir yarar sağlamayacağı gibi ahirette
de hiçbir şey kazandırmayacaktır.
https://hadislerleislam.diyanet.gov.tr/
linkinde yer alan hadisler:
Ebû Saîd el-Hudrî"nin
işittiğine göre,
Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Bir kötülük gören kişi, eli ile
değiştirmeye gücü yetiyorsa onu eli ile değiştirsin. Buna gücü yetmez ise dili
ile değiştirsin. Buna da gücü yetmezse kalbi ile (o kötülüğe) tavır koysun,
(onu hoş görmesin). Ve bu da imanın asgarî gereğidir.”
(D1140 Ebû Dâvûd, Salât,
239-242)
***
İbn Abbâs"ın
naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Küçüğümüze merhamet
etmeyen, büyüğümüze saygı göstermeyen ve iyiliği emredip/teşvik edip kötülükten
sakındırmayan/uzaklaştırmayan bizden değildir.”
(T1921 Tirmizî, Birr, 15)
***
Saîd b. Ebû Bürde b. Ebû
Musa el-Eş"arî"nin, babası aracılığıyla dedesinden naklettiğine göre,
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Her Müslüman sadaka vermelidir.”
Oradakiler, “Peki, ya verecek bir şey bulamazsa?” deyince Resûlullah, “O zaman
çalışır ve (kazandığından) hem kendisi faydalanır hem de sadaka verir.”
buyurdu. “Buna da güç yetiremez ya da yapamazsa?” dediler. “Yardıma muhtaç mazlum ve mağdur bir
kimseye yardım eder!” buyurdu. “Bunu da yapamazsa?” dediler. “İyiliği/hayrı
emretsin/teşvik etsin.” buyurdu. “Bunu da yapamazsa?” dendiğinde, Resûlullah
(sav) “Kötülükten uzak dursun. Bu da onun için sadakadır.” buyurdu.
(B6022 Buhârî, Edeb, 33)
***
Huzeyfe b. Yemân"dan
rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Bu canı bu
tende tutan Allah"a yemin ederim ki ya iyiliği emredip/teşvik edip
kötülükten sakındırırsınız/uzaklaştırırsınız ya da Allah size bir ceza gönderir
de O"na dua edersiniz ama O, duanıza karşılık vermez.”
(T2169 Tirmizî, Fiten, 9)
***
Ubeydullah b.
Cerîr"in, babasından naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur: “Aralarında günahlar işlenip durduğu hâlde bu günahları
işleyenlerden daha güçlü ve onları engellemeye muktedir iken bunu yapmayan topluluğun
hepsine birden Yüce Allah azap verir.”
(HM19466 İbn Hanbel, IV,
366)
https://hadislerleislam.diyanet.gov.tr/sayfa.php?CILT=4&SAYFA=463
linkinde 470. Sayfaya kadar iyiliğin emredilmesi kötülükten sakındırılması
hakkında açıklamalar mevcuttur.
Görüntülenme : 565
Turgut Kuzan ayet yorumu
Rabbimizin hayır yapmak için yarışın EMRİ
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve
bereketi üzerimize olsun.
Mü’minûn Suresi 61. Ayet
Meali :
İşte onlar, hayırlarda
yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler.
Besairu'l Kur'an Tefsirinde ayet ile ilgili
açıklamanın bir kısmı:
61. “Rablerinden korkarak
titreyenler, Rablerinin âyetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar,
Rablerine dönecekleri için kalpleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte
onlar iyi işlerde yarış edenler, o uğurda ileri geçerler.”
Nasıl olsa Rabbimize
döneceğiz. Nasıl olsa Rabbimizin hesabıyla karşı karşıya geleceğiz diyerek
kalpleri ürpermiş olarak Allah’ın verdikleri mallarını muhtaçlara
ulaştırıyorlar. İşte kazananlar bunlardır. Allah’a, Allah’ın istediği gibi iman
ediyorlar. Hiç kimseyi O’na ortak koşmuyorlar, Allah’ın hesabını düşünerek O’nu
memnun edememekten tir tir titriyorlar. Allah’ın âyetlerine iman ediyorlar.
Onları tanımanın, onları öğrenip onların istediği bir hayatı yaşamanın çabası
içine giriyorlar. Allah’ın kendilerine verdiği maldan mülkten, ilimden,
zamandan, akıldan, ömürden de Allah kullarına dağıtıyorlar.
İşte bunlar hayırda
yarışanlardır. Hayırda yarışanlar, hayır yollarında koşturanlardır. Yarışları,
müsabakaları, birbirlerini geçme endişeleri sadece hayırlı işlerde, hayırlı
amellerdedir. Ötekiler ise dünya ve dünyalıklar için yarışıyorlar. Daha çok
malım olsun, daha çok mülküm, daha çok Markım, Dolarım, daha çok makamım, daha
çok saltanatım, daha çok gücüm kuvvetim olsun diye yarışırlar. Allah’ın
kendilerine verdikleriyle övünerek, böbürlenerek Allah’a karşı savaşa
yönelirler. Onlar böyle yaparlarken bakın Müslümanlar hep hayırda, kullukta,
takvada ve teslimiyette yarışıyorlar. Allah’a daha iyi kul olma, Allah’ın
dinini daha güzel öğrenme, Allah’ın kitabını ve elçisini daha iyi tanıma,
Allah’ın dinini daha güzel yaşama ve yaşatma, Allah yolunda daha fedakâr
olabilme konusunda yarışıyorlar. Biri Allah’ın rızası konusunda yarışırken, ötekisi dünya ve
dünyalıklar konusunda yarışıyor. İşte kâfirle mü’minin arasındaki fark budur.
Kur'an Yolu Tefsiri
﴾57﴿ Rablerine olan derin
saygılarından dolayı sorumlu davrananlar;
﴾58﴿ Rablerinin âyetlerine
inananlar;
﴾59﴿ Rablerine ortak
tanımayanlar;
﴾60﴿ Verdiklerini,
rablerine dönecekleri inancından dolayı kalpleri ürpererek verenler;
﴾61﴿ İşte bunlar iyiliklere
koşup, bu uğurda yarışırlar.
“Sorumlu davrananlar” şeklinde çevirdiğimiz
müşfikûn kelimesi genellikle “Allah’a itaatlerini sürdürenler, O’nun
hoşnutluğunu kazanma gayreti içinde olanlar, rızâsını elde edememe korkusuyla
çaba gösterenler”; “âyetler” kelimesi ise “Kur’an âyetleri ve Allah’ın
varlığını kanıtlayan deliller” şeklinde açıklanmıştır (meselâ bk. Taberî,
XVIII, 31-32; Râzî, XXIII, 106-107). 60. âyette “vermek”ten söz edilmekle
birlikte verilen şeyler belirtilmemiştir. Bu durumda Allah’a saygı ve hayır işleme düşüncesiyle
insanlara yapılan her türlü iyilikler bu âyetin kapsamına girmektedir.
Yukarıda inkârcılar
eleştirildikten sonra burada da müminlerin seçkin niteliklerinden bazıları
gösterilmiştir. Bunlar kısaca haşyet, yani Allah’a derin saygı, O’nun
âyetlerine, yani peygamberine gönderdiği kitabına, varlığının kanıtlarına
inanmak ve Allah’ın huzurunda hesabının verileceği düşüncesi ve sorumluluk
bilinciyle eldeki imkânları muhtaçlarla paylaşmaktır. “İyiliklere koşup bu
uğurda yarışma” iki anlama gelmektedir:
a) Büyük bir arzuyla
Allah’a itaat mahiyetindeki işlere yönelip yeri ve zamanı gelince bu işleri
aksatmadan yapmak;
b) Çeşitli hayırlı işler
için çalışmak, başka insanlara iyilik etme yarışı içinde olmak (Râzî, XXIII,
107).
SEYYİD KUTUP Fi Zilalil Kuran Tefsiri :
57- Onlar ki, Rabb'lerinin
korkusu ile titriyorlar.
58- Ve onlar ki,
Rabb'lerinin ayetlerine inanıyorlar.
59- Ve onlar ki,
Rabb'lerine ortak koşmuyorlar.
60- Ve onlar ki,
Rabb'lerine dönecekler diye kalpleri ürpererek verdikleri şeyi verirler.61-
İşte onlar iyiliklerde yarışanlar ve bu yarışı önde bitirenlerdir.
Burada imanın kalp
üzerindeki etkisi kendini gösterir. Bu etki, duyarlılık, incelik, çekingenlik,
eksiksize ulaşma isteği, görev ve sorumlulukları yerine getirme ve sonuçları
hesaplama şeklinde belirir.
İşte bu mü'minler
ürpererek, sakınarak, Rabb'lerinden korkarlar. Hem onlar Rabb'lerinin
gönderdiği ayetlere inanıyorlar, O'na ortak koşmuyorlar. Ayrıca onlar görev ve
sorumluluklarını da yerine getiriyorlar. Güçleri yettiği, ellerinden geldiği
oranda Rabb'lerine itaat ediyorlar. Bütün bunlara rağmen onlar "Ve onlar
ki, Rabb'lerine dönecekler diye kalpleri ürpererek verdikleri şeyi
verirler." Bütün güçlerini harcamış olmalarına rağmen Allah'ın verdiği
nimetler karşısında bunun yetersiz olduğunu az bir şey olduğunu bilirler.
Hz. Aişe'nin -Allah ondan
razı olsun- şöyle dediği rivayet edilir. "Ya Resulullah "Rabb'lerine
dönecekler diye kalpleri ürpererek verdikleri şeyi verirler" ayetinde
kastedilenler, hırsızlık yapan, zina eden, içki içen, bununla beraber ulu
Allah'dan korkan kimseler midir? diye sordum." Hayır ey doğru sözlü
kişinin (Sıddık'ın kızı). Burada kastedilen, namaz kılan, oruç tutan, Allah
yolunda mali harcamada bulunan beraberinde de her şeyden üstün ve her şeyden
güçlü olan Allah'dan korkandır" dedi. (Tirmizi)
Mü'min kalp Allah'ın elini
üzerinde hisseder. Her nefesinde her çırpıntısında Allah'ın nimetlerini
düşünür. Bu yüzden bütün ibadetlerini küçümser, Allah'ın nimetleri ve bağışları
karşısında O'na itaat amacı ile yerine getirdiği yükümlülükleri az görür. Aynı
zamanda o her zerresi ile yüce Allah'ın büyüklüğünün, ululuğunun bilincindedir.
Duyuları ile çevresinde
olup biten her şeyde Allah'ın elini gözetler. Bu yüzden ürperir, heyecanlanır.
O'nun hakkını eksik verdiğini, ibadet ve itaatte üstüne düşeni gereği gibi
yerine getirmediğini, duygularını ve düşüncesini onu bilmekle,. O'na
şükretmekle doldurmadığını düşünerek Allah'la buluşmaktan korkar çekinir.
İşte iyilik yapmak için
yarışanlar bunlardır. İyiliğe koşan, bu çabuklukla, bu uyanıklıkla, bu bilgi
ile, çalışma ve bu itaatle onu elde edenler bunlardır. Yoksa sapık bir hayat
yaşadıkları halde, kendilerine nimet bahşedildiğini sanan, iyilik yapılmak
istendiğini düşünen kimseler öyle değil... Bunlar azgın bir iştahla yavaş yavaş tuzağa yaklaşan ve
hiçbir şeyden haberi olmayan ava benzerler. Toplum için de bu kuşun benzerleri
çoktur, rahatlık saptırır onları, içinde yüzdükleri nimetle oyalanırlar,
zenginlik azgınlaştırır onları, gurur aldatır, sonunda kaçınılmaz akıbetle
yüzyüze kalırlar.
Görüntülenme : 566
E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir
İletişim : Turgut Kuzan [email protected]
Web sitemizi kullanırken karşılaştığınız problemleri, önerilerinizi lütfen e-posta ile iletiniz.
Bitişik Özne Zamirleri
(Merfû Muttasıl Zamirler)
Çoğul (Cem) | İkil (Tesniye) | Tekil (Mufred) | |
---|---|---|---|
وا | ا | | Gâib (Eril) |
تُمْ | تُمَا | تَ | Muhatab (Eril) |
تُنَّ | تُما | تِ | Muhataba (Dişil) |
نا | تُ | Mütekellim (Cinsiyet farkı yok) |
Bitişik Nesne Zamirleri
(Mansûb Muttasıl Zamirler)
Çoğul (Cem) | İkil (Tesniye) | Tekil (Mufred) | |
---|---|---|---|
هُمْ | هُمَا | هُ | Gâib |
onları, onların | o ikisini, o ikisinin | onu, onun | Eril |
هُنَّ | هُما | ها | Gâibe |
onları, onların | o ikisini, o ikisinin | onu, onun | Dişil |
كُمْ | كُمَا | كَ | Muhatab |
sizleri, sizlerin | siz ikinizi, siz ikinizin | seni, senin | Eril |
كُنَّ | كُمَا | كِ | Muhataba |
sizleri, sizlerin | siz ikinizi, siz ikinizin | seni, senin | Dişil |
نَا | ي | Mütekellim | |
bizi, bizim | beni, benim | Cinsiyet farkı yok |
Ayrık Özne Zamirleri
(Merfû Munfasıl Zamirler)
Çoğul (Cem) | İkil (Tesniye) | Tekil (Mufred) | |
---|---|---|---|
هُمْ | هُمَا | هُو | Gâib |
Onlar | O ikisi | O | Eril |
هُنَّ | هُمَا | هِيَ | Gâibe |
Onlar | O ikisi | O | Dişil |
أَنْتُمْ | أَنْتُمَا | أَنْتَ | Muhatab |
Siz | Siz ikiniz | Sen | Eril |
أَنْتُنَّ | أَنْتُمَا | أَنْتِ | Muhataba |
Siz | Siz ikiniz | Sen | Dişil |
نَحْنُ | أَنا | Mütekellim | |
Biz | Ben | Cinsiyet farkı yok |
Ayrık Nesne Zamirleri
(Mansûb Munfasıl Zamirler)
Çoğul (Cem) | İkil (Tesniye) | Tekil (Mufred) | |
---|---|---|---|
إيّاهُمْ | إيّاهُا | إيّاه | Gâib |
Onları, onlara | O ikisini, o ikisine | Onu, ona | Eril |
إيّاهُنّ | إيّاهُا | إيّاها | Gâibe |
Onları, onlara | O ikisini, o ikisine | Onu, Ona | Dişil |
إيّاكُمْ | إيّاكُمَا | إيّاكَ | Muhatab |
Sizleri, sizlere | Siz ikinizi, siz ikinize | Seni, sana | Eril |
إيّاكُنَّ | إيّاكُمَا | إيّاكِ | Muhataba |
Sizleri sizlere | Siz ikinizi, siz ikinize | Seni, sana | Dişil |
إيّانا | إيّاي | Mütekellim | |
Bizi, bizeَ | Beni, bana | Cinsiyet farkı yok |
Tümünü seç | Tümünü sil | Boşluk |
ـا | ـا | ا | ا |
ـب | ـبـ | بـ | ب |
ـت | ـتـ | تـ | ت |
ـث | ـثـ | ثـ | ث |
ـج | ـجـ | جـ | ج |
ـح | ـحـ | حـ | ح |
ـخ | ـخـ | خـ | خ |
ـد | ـد | د | د |
ـذ | ـذ | ذ | ذ |
ـر | ـر | ر | ر |
ـز | ـز | ز | ز |
ـس | ـسـ | سـ | س |
ـش | ـشـ | شـ | ش |
ـص | ـصـ | صـ | ص |
ـض | ـضـ | ضـ | ض |
ـط | ـطـ | طـ | ط |
ـظ | ـظـ | ظـ | ظ |
ـع | ـعـ | عـ | ع |
ـغ | ـغـ | غـ | غ |
ـف | ـفـ | فـ | ف |
ـق | ـقـ | قـ | ق |
ـك | ـكـ | كـ | ك |
ـل | ـلـ | لـ | ل |
ـم | ـمـ | مـ | م |
ـن | ـنـ | نـ | ن |
ـو | ـو | و | و |
ـه | ـهـ | هـ | هـ |
ـلا | ـلا | لا | لا |
ـي | ـيـ | يـ | ي |