وَاسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلاَّ عَلَى الْخَاشِعِينَ |
2|45|Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu, şüphesiz, huşû duyanların dışındakiler için ağır (bir yük)dır. |
Turgut Kuzan ayet yorumu
Sabır ve namazın birlikte ve sabrın önce zikredilmesinin hikmeti nedir?
Sabır ve namazın birlikte ve sabrın önce zikredilmesinin
hikmeti nedir?
Fahreddin
er-Râzî’nin (ö. 606/1210) (MEFÂTÎHU’l-GAYB) Kur’ân-ı Kerîm tefsirinde ayet ile
ilgili açıklamalar:
Sabır ve Salatın Hakikatine Dair
Alimler. sabır ve namaz hakkında
birtakım görüşler belirtmişlerdir.
a) Ayette sanki şöyle denilmiştir:
"Dünyaya dair sevdiklerinizi bırakmaya ve Hz. Muhammed (s.a.s.)'in dinini
kabul etmeden dolayı kendisine dahil olmayı tabiatınızın zor ve güç göreceği
şeylere mukabil sabır ile, yani nefsi lezzetlerden alıkoyma İle yardım
isteyiniz. Çünkü nefislerinize bunu yüklediğinizde, nefisleriniz buna alışır ve
bu onlara hafif gelir. Sonra siz buna namazı da ilave ettiğinizde, iş tamam
olur. Çünkü namazla meşgul olanın Allah'ın celal ve kahrı, rahmet ve fadlı ile
meşgul olması gerekir. Buna göre kişi Allah'ın rahmetini hatırladığı zaman O'na
itaate yönelir; O'nun ikabını hatırladığı zaman da, O'na isyanı terkeder.
b) Burada sabırdan murad, oruçtur. Çünkü oruçlu olan kimse, yemeye
ve içmeye karşı sabırlıdır. Nefsini, midesinin ve avret mahallerinin
şehvetinden koruyan kimseden, dünya sevgisinin bulanıklıkları gider. Buna bir
de namaz eklenince, kalb Allah'ı bilme nûrlarıyla aydın'anır. Allah orucu namazdan önce zikretmiştir. Çünkü orucun tesiri, uygun
olmayan şeyleri giderme; namazın tesiri ise, uygun olan şeylerin meydana
gelmesi hususundadır. Çünkü kaide olarak: nefy isbattan önce gelir.
Yani menfi ve olumsuz olanların meydana gelmemesini sağlamak, olumlu olanların
meydana gelmesinden öncedir. Bir de Hz. Peygamber (s.a.s) "Oruç ateşten
koruyan bir kalkandır" buyurmuştur. Yine Allah'u Teala; "Muhakkak ki
namaz, hayasızlıklardan ve çirkin şeylerden insanı neftyeder" (Ankebût,
45) buyurmuştur. Çünkü namaz, dünya ile iştigale mani olur, kalbe huşu verir ve
namaz sebebiyle Kur'an'ı okumak, ondaki va'd ve vaide, va'z u nasihatlere,
güzel terbiyelere; âhirete isteklendirme ve dünyadan rağbeti kesmek için,
mahlukatın kimilerinin cennete, kimilerinin de cehenneme gittiklerine dair,
vukuf hasıl olur. Böylece insana, bu durumda riyaset işini bırakması ve
yaratıklardan ilgisini keserek, Yaratanın hizmetinin kıblesine dönmesi kolay
olur.
Bu ayetin bir benzeri de, Cenab-ı
Hakk'ın: "Ey iman edenler, sabır ve namaz ile yardım isteyiniz; muhakkak
ki Allah sabredenlerle beraberdir" (Bakara, 153) âyetidir. (ve innehu) daki
Zamirin Mercii Hakkında İhtimaller Hak Teâlâ'nın âyetteki, ifâdesine gelince,
bu zamirin mercii hususunda bazı görüşler ileri sürülmüştür:
1) Zamir, namaz (salât) lafzına râcidir. Buna göre mana, "namaz,
huşu edenlerin dışındakilere ağırdır", olur.
2) Zamir, Hak Teâlâ'nın emrinin
delâlet ettiği "istiane" (yardım taleb etme) lafzına racidir.
3) Bu, İsrailoğullarının,
"Size vermiş olduğum nimetlerimi hatırlayın" (Bakara, 140) âyetinden
başlayıp, yine Cenâb-ı Hakk'ın "yardım taleb ediniz" âyetine kadar ki
kısım da, emredilen ve yasaklanan şeylerin tamamına racidir.
Araplar, kısaltmak için bazı
şeyleri gizlerler veya muhatabın ilmine güvenildiği için, o sözde sadece ima
ile yetinir. Buna göre mesela birisi, (O'nun üzerinde, falancadan daha
faziletli birisi yoktur) der, bununla da 'yeryüzünü' kasteder. Yine Araplar,
Medine'yi kastederek, "Medine'nin iki tepesi arasında falancadan daha
şerefli bir kimse yoktur " derler. Yine Cenâb-ı Hak: "Eğer Allah,
zulümleri yüzünden insanları cezalandırsaydı onun üzerinde hiçbir canlı
bırakmazdı" (Nahl, 61) buyurmuş, fakat yeryüzünü zikretmemiştir. Hak Teâlâ'nın
âyetine gelince, yani, bunlara bu çok ağır ve güç gelir. Bu senin, "Bu iş
bana zor geldi" sözünden iştikak etmiştir. Yine Allah'u Teala: "Senin
onları davet ettiğin şey, müşriklere zor ve ağır geldi" (Şura, 13)
buyurmuştur. Şayet: "Namaz bunlara ağır, huşu duyanlara ise kolay olunca,
bu durumda onların sevablarının daha çok, huşu duyanların sevablarının ise daha
az olması gerekir; bu ise kabul edilemiyecek bir hükümdür" denilirse,
deriz ki: Burada "Onlara gelen yorgunluk, huşu içindeki kimseye gelen
yorgunluktan daha fazladır" denilmek istenmemiştir. Bu nasıl olabilir ki
huşu eden kimse, namaz kılarken uzuvlarını, kalbini, kulağını, gözünü kullanır;
kendisine ulaşan zikri, lezzeti ve huşuya tefekkürden gafil olmaz. Vaîdi
hatırladığında, herhangi bir hasret ve kederden hali olamaz; va'di hatırladığında
da aynısı olur. Huşu duyan kimsenin fiili böyle olunca, namaz dolayısıyla ona
gelen ağırlık daha fazla olur.
İbn Kesir, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsirinde
ayet ile ilgili açıklamalar:
Sabır ve Namaz:
Allah Teâlâ, kullarına, sabır ve
namazla yardım istemeye başlamalarını buyurmaktadır. Mukâtil İbn Hayyân bu
âyetin tefsirinde der ki: Âhireti isteyerek, farzlara ve namazlara sabrederek
yardım dileyin. Sabrın oruç olduğu
söylenir. Bunu Mücâhid nakleder. Süfyân el-Sevrî... Rasûlullah (s.a.)'dan
nakleder ki Rasûlullah; «Oruç sabrın
yarısıdır» buyurmuş. Denildi ki sabırdan maksad, günahlardan kaçınmaktır.
Bunun için Allah Teâlâ sabrın yanısıra ibâdetlerin en üstünü olan namazı
zikretmiştir.
İbn Ebu Hatim der ki; bana babam... Ömer İbn el-Hattâb (r.a.) dan
nakletti ki sabır iki çeşittir: Musibet
anında sabır, güzeldir. Ondan daha güzeli; Allah'ın yasaklarına karşı
sabretmektir.
Hasan el-Basrî'den de Hz. Ömer'in
sözünün aynı rivayet edilmiştir. İbn el-Mübârek, ibn Lehîa'dan o da Mâlik İbn
Dinar'dan o da Saîd İbn Cübeyr'den nakleder ki o şöyle demiş : Sabır kulun başına gelen şeyleri Allah'tan
bilmesi, Allah'ın katından sayması ve onun sevabını ummasıdır. Sıkılınca
kul, çığlık atar, feryâd eder, bunda sabırdan başkası görülmez.
Ebu'l-Âliye «Sabır ve namazla
yardım isteyin» âyeti konusunda şöyle demiş: Allah’ın rızâsını dileyin ve bilin
ki bu, Allah'a itâattan bir bölümdür. Namaza gelince; şüphesiz ki namaz bir
konuda sebat etmenin en büyük desteğidir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurur :
«Sana kitabdan vahyolunanı oku ve namaz kıl. Muhakkak ki namaz aşırılıklardan
ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ın zikri ise daha büyüktür.» (Ankebût, 45).
İmâm Ahmed İbn Hanbel der ki; bize Halef İbn el-Velîd... Mu-hammed
İbn Abdullah'dan nakleder ki, o Huzeyfe el-Yemmân'ın kardeşi Abdülazîz'in şöyle
dediğini nakletmiş : Rasûlullah (s.a.) sıkıntılı bir hal olunca namaz kılarmış.
Bunu Ebu Dâvûd da rivayet eder. Aynı hadîsi İbn Cerîr Huzeyfe'den rivayet eder
ki o şöyle demiş : «Rasûlullah (s.a.)'a önemli (sıkıntılı) bir durum olunca
namaza koşardı.» İbn Cerîr der ki; Hz. Peygamber'in Ebu Hüreyre'nin karnı üstü
yattığını görünce (Farsça karnın mı
ağrıyor?) dedikten sonra kalk namaz kıl, çünkü namaz şifâdır, buyurduğu
nakledilir.
İbn Cerîr der ki; bize Muhammed İbn
A'lâ ve Ya'kûb İbn İbrâhîm naklettiler ki... İbn Abbâs'a, kardeşi Kusem'in
seferde iken öldüğü haber verildi. O istircâ edip (inna lillâhi ve inna ileyhi
râciûn) diyerek sonra yoldan bir kenara ayrıldı, oturdu ve iki rek'at namaz
kıldı Ve namazda ka'deleri uzattı, sonra kalktı bineğine doğru gitti. «Sabır ve
namazla yardım isteyin. Gerçi bu ağır gelir ama huşu' duyanlara değil.» âyetini
okuyordu.
Süneyd, Haccâc'dan o da İbn
Cüreyc'den «Sabır ve namazla yardım isteyin» âyeti konusunda şöyle dediklerini
rivayet ediyor : Bu ikisi Allah'ın rahmetinin yardımcılarıdır. “Ve inneha” daki
zamîr namaza gider. Mücâhid böyle der. İbn Cerir de bunu tercih eder. Ancak zamîrin
sözün delâlet ettiği konuya gitmesi de muhtemeldir. Nitekim Allah Teâlâ Kârûn
kıssasında şöyle buyurur: «Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, yazıklar
olsun size Allah'ın mükâfatı îman edip sâlih amel işleyenler için daha iyidir.
Ona da ancak sabredenler kavuşabilir demişlerdi.» (Kasas, 80), «İyilik ve
fenalık ta bir değildir. Sen fenalığı en güzel şekilde sav. O zaman seninle
arasında düşmanlık bulunan kişinin yakın bir dost gibi olduğunu görürsün. Bu,
ancak sabredenlere vergidir. Bu, ancak büyük hazzı tadanlara vergidir.»
(Fussilet, 34 - 35). Bu tavsiye ancak sabredenlere vergidir ve bu ancak büyük
bir pay sahibi olanlara lütfedilir. Mânâ nasıl takdir edilirse edilsin, Allah
Teâlâ'-nın : «Gerçi bu ağır gelir» kavlinin mânâsı huşu' eden insanların
dışındakiler için ağırlaştırılmış bir yüktür.
İbn Ebu Talha, İbn Abbâs'dan
nakleder ki o şöyle demiş: Huşu' edenlerden maksad, Allah'ın indirmiş olduğunu
tasdik edenlerdir. Mücâhid ise gerçek mü'minlerdir demiş. Ebu'l-Âliye de Allah'tan
korkanlardır, demiş. Mukâtil İbn Hayyân, tevazu' edenlerin kasdedildiğini
söylemiş. Dahhâk ise demiş ki; bu
Allah'a itâatla boyun eğen, kudretinden korkan, va'dini ve vaîdini tasdik
edenlerin dışında çok ağır bir şeydir. Bu âyet, hadîste vârid olan şu ifâdeye
benzer : «Doğrusu sen büyük bir şeyden sordun, ancak o Allah'ın kalbini
kolaylaştırdığı kimseler için çok kolaydır.» İbn Cerîr bu âyetin mânâsının
şöyle olduğunu söyler: Ey Ehl-i Kitab'tan hahamlar ve rahipler, kendinizi
Allah'a itâata vererek ve rızâsına yaklaştıran, kötülüklerden ve münkerden
alıkoyan namazı kılarak Allah'dan yardım isteyin. Bunu yapmak Allah'a boyun
eğen, Allah'dan korkan mütevâzi kişilerden başkası için zordur ve ağırdır.
İbn Cerîr böyle derse de, âyetin
mânâsından açığa çıkan her ne kadar hitâbın isrâiloğullarına uyan sadedinde
vârid olmuş ise de bahusus onlar kasdedilmemiştir. Bu, hem isrâiloğullarına hem
de onlardan başkalarına şâmildir. Doğruyu en iyi bilen Allah'dır. «Onlar ki
Rablarına kavuşacaklarını, O'na döneceklerini kesinlikle bilirler.» Bu âyet
yukarıdaki sözü tamamlamaktadır ve âyetin topluca mânâsı şöyledir: Namaz veya
bu tavsiye, Rablarına kavuşacaklarım kabul eden, kesinlikle bilen ve huşu' eden
kişilerden başkalarına ağır gelir. Onlar kıyamet günü haşrolunacaklarını,
Allah'ın huzuruna götürüleceklerini ve O'na döndürüleceklerini bilirler.
Onların işlerinin Allah'ın irâdesine dönük olduğunu, Allah'ın adaletle dilediği
şekilde onlar hakkında hüküm vereceğini bilirler. Onlar öbür dünyada dönüşe ve
cezaya yakînen inandıkları için emirleri işlemek ve yasakları terketmek onlara
kolay gelir
Muhammed b.
Ahmed el-Kurtubî’nin (ö. 671/1273) Kur’ân-ı Kerîm tefsirinde ayet ile ilgili
açıklamalar:
3- Sabır ve Namaz:
Yüce Allah "sabır ve namaz
ile" buyruğuyla önemine işaret etmek üzere sair ibadetler arasından
özellikle namazı zikretmiştir. Peygamber (s.a) da bir sıkıntı ile karşı karşıya
kaldı mı hemen namaza koşardı. Nitekim rivayet edildiğine göre Abdullah b.
Abbâs'a, yolculukta bulunduğu bir sırada kardeşi Kusem'in -bir başka görüşe
göre kızının- vefat haberi verilir, istircada bulunur (inna lillah ve inna
ileyhi raciûn der) ve şöyle der: Bu bir avretti ki Allah onu setretti.
İhtiyaçlarını karşılamakla yükümlü olduğumuz bir varlığımızdı. Allah bu
sorumluluğumuzu kaldırdı ve Allah'ın bizim için önden gönderdiği bir ecirdir.
Daha sonra yolun bir kenarına çekildi, namaz kıldı, arkasından "Bir de
sabır ve namaz ile yardım isteyiniz" buyruğunu okuyarak bineğine doğru
gitti. Bu açıklama şekline göre burada
geçen "namaz" şer'i hüviyetiyle bilinen namazdır. Başkaları ise
burada sözü geçen "namaz"ın sözlükte bilinen anlamıyla dua etmek
olduğunu söylemişlerdir. Bu açıklama şekline göre, bu âyet-i kerime yüce
Allah'ın şu buyruğuna benzer: "Ey iman edenler; bir toplulukla
karşılaştığınız zaman sebat gösterin ve Allah'ı çokça anın." (el-Enfal,
8/45) Çünkü sebat göstermek sabrın
kendisidir, zikir ise duadır.
Üçüncü bir görüş: Mücahid dedi ki: Bu âyet-i kerimede sözü geçen sabır oruçtur. Bundan dolayıdır ki
ramazana "sabır ayı" denilmiştir. Bu görüşe göre bu âyet-i kerimede
namaz ve oruç, aralarındaki ilişki dolayısıyla bir arada gelmiştir. Çünkü oruç,
şehvetlerden alıkoyar, dünyaya karşı zühdü telkin eder. Namaz ise münkerden ve
ahlaksızlıktan alıkoyar, insanın kalbine huşu verir ve namazda insana âhireti
hatırlatan Kur'an okunur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Görüntülenme : 771
E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir
İletişim : Turgut Kuzan [email protected]
Web sitemizi kullanırken karşılaştığınız problemleri, önerilerinizi lütfen e-posta ile iletiniz.
Bitişik Özne Zamirleri
(Merfû Muttasıl Zamirler)
Çoğul (Cem) | İkil (Tesniye) | Tekil (Mufred) | |
---|---|---|---|
وا | ا | | Gâib (Eril) |
تُمْ | تُمَا | تَ | Muhatab (Eril) |
تُنَّ | تُما | تِ | Muhataba (Dişil) |
نا | تُ | Mütekellim (Cinsiyet farkı yok) |
Bitişik Nesne Zamirleri
(Mansûb Muttasıl Zamirler)
Çoğul (Cem) | İkil (Tesniye) | Tekil (Mufred) | |
---|---|---|---|
هُمْ | هُمَا | هُ | Gâib |
onları, onların | o ikisini, o ikisinin | onu, onun | Eril |
هُنَّ | هُما | ها | Gâibe |
onları, onların | o ikisini, o ikisinin | onu, onun | Dişil |
كُمْ | كُمَا | كَ | Muhatab |
sizleri, sizlerin | siz ikinizi, siz ikinizin | seni, senin | Eril |
كُنَّ | كُمَا | كِ | Muhataba |
sizleri, sizlerin | siz ikinizi, siz ikinizin | seni, senin | Dişil |
نَا | ي | Mütekellim | |
bizi, bizim | beni, benim | Cinsiyet farkı yok |
Ayrık Özne Zamirleri
(Merfû Munfasıl Zamirler)
Çoğul (Cem) | İkil (Tesniye) | Tekil (Mufred) | |
---|---|---|---|
هُمْ | هُمَا | هُو | Gâib |
Onlar | O ikisi | O | Eril |
هُنَّ | هُمَا | هِيَ | Gâibe |
Onlar | O ikisi | O | Dişil |
أَنْتُمْ | أَنْتُمَا | أَنْتَ | Muhatab |
Siz | Siz ikiniz | Sen | Eril |
أَنْتُنَّ | أَنْتُمَا | أَنْتِ | Muhataba |
Siz | Siz ikiniz | Sen | Dişil |
نَحْنُ | أَنا | Mütekellim | |
Biz | Ben | Cinsiyet farkı yok |
Ayrık Nesne Zamirleri
(Mansûb Munfasıl Zamirler)
Çoğul (Cem) | İkil (Tesniye) | Tekil (Mufred) | |
---|---|---|---|
إيّاهُمْ | إيّاهُا | إيّاه | Gâib |
Onları, onlara | O ikisini, o ikisine | Onu, ona | Eril |
إيّاهُنّ | إيّاهُا | إيّاها | Gâibe |
Onları, onlara | O ikisini, o ikisine | Onu, Ona | Dişil |
إيّاكُمْ | إيّاكُمَا | إيّاكَ | Muhatab |
Sizleri, sizlere | Siz ikinizi, siz ikinize | Seni, sana | Eril |
إيّاكُنَّ | إيّاكُمَا | إيّاكِ | Muhataba |
Sizleri sizlere | Siz ikinizi, siz ikinize | Seni, sana | Dişil |
إيّانا | إيّاي | Mütekellim | |
Bizi, bizeَ | Beni, bana | Cinsiyet farkı yok |
Tümünü seç | Tümünü sil | Boşluk |
ـا | ـا | ا | ا |
ـب | ـبـ | بـ | ب |
ـت | ـتـ | تـ | ت |
ـث | ـثـ | ثـ | ث |
ـج | ـجـ | جـ | ج |
ـح | ـحـ | حـ | ح |
ـخ | ـخـ | خـ | خ |
ـد | ـد | د | د |
ـذ | ـذ | ذ | ذ |
ـر | ـر | ر | ر |
ـز | ـز | ز | ز |
ـس | ـسـ | سـ | س |
ـش | ـشـ | شـ | ش |
ـص | ـصـ | صـ | ص |
ـض | ـضـ | ضـ | ض |
ـط | ـطـ | طـ | ط |
ـظ | ـظـ | ظـ | ظ |
ـع | ـعـ | عـ | ع |
ـغ | ـغـ | غـ | غ |
ـف | ـفـ | فـ | ف |
ـق | ـقـ | قـ | ق |
ـك | ـكـ | كـ | ك |
ـل | ـلـ | لـ | ل |
ـم | ـمـ | مـ | م |
ـن | ـنـ | نـ | ن |
ـو | ـو | و | و |
ـه | ـهـ | هـ | هـ |
ـلا | ـلا | لا | لا |
ـي | ـيـ | يـ | ي |