وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ |
2|155|Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. |
Turgut Kuzan ayet yorumu
Rabbimizin sabırlı olun EMRİ
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve
bereketi üzerimize olsun.
Bakara Suresi 155. Ayet Meali:
Andolsun, biz sizi biraz korku,
açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan
edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.
Besairu'l Kur'an Tefsirinde ayet ile ilgili
açıklamanın bir kısmı:
155:"Andolsun sizi biraz
korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden eksiltmekle
behemehal imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele."
Korku ölüm korkusu, düşman
korkusu, kıtlık ve açlık korkusudur. Eksiklik de mal ve can eksikliği, evlât ve
kazanç eksikliğidir. Cenab-ı Hak iman edenlerin başına bu tür şeylerin geleceğini
önceden haber veriyor. Düşman ve ölüm korkusu, kıtlık ve fakirlik,
malların eksiltilmesi, canların, çocukların, akrabaların ve sevdiklerin
ölümleriyle, hastalıkla ve ürünlerin eksiltilmesiyle imtihan edeceğini haber
veriyor ve sonunda da buyuruyor ki; sabredenlere müjdeler olsun.
Zaten gerçek mânâda iman eden kişi, iman ettiği andan itibaren malını, canını, çoluk çocuk sahip olduğu herşeyini Allah yolunda fedâ etmeye hazır olduğunu ikrar etmiş kişidir. Allah bütün bunları cennet karşılığında mü'minden satın almıştır.
“Allah şüphesiz, Allah yolunda savaşıp,
öldüren ve öldürülen mü'minlerin canlarını ve mallarını cennete karşılık satın
almıştır. (Tevbe 111)
Evet, mü'minler mallarını ve
canlarını cennet karşılığında Allah’a satmışlardır. Mal da can da zaten
Allah’ındır. Nîmeti veren istediği zaman onu geri alabilir. Eğer bir şey Allah
yolunda harcanmışsa, kesinlikle o doğru yolda harcanmıştır.
Yeryüzünde her türlü küfür, şirk
ve azgınlık güçlerine karşı duran, tüm dünyada Allah’ın iradesini hakim kılmaya
çalışan mü'minlerden Allah şunu istemektedir: Bu yolda mallarından,
canlarından, ürünlerinden, ticaretlerinden eksilmeler gibi bir kısım belâlarla,
iptilalarla karşı karşıya geldikleri zaman bunu bir imtihan olarak
karşılamalılar ve sabretmelidirler. İşte Allah mü'minlerden bunu istemektedir.
Bilelim ki bütün bu belâlar
insanın imanını, iradesini ve dayanıklılığını güçlendiren hayatın
deneyimleridir. Bu imtihanlar sayesinde mü'min güç ve kuvvet sahibi yegâne
varlığın Allah olduğunu, insanın âciz olduğunu, kendisinin hadiselere müdahale
edemeyecek kadar güçsüz olduğunu Allah’ın mülkü olduğunu anlayacaktır. İnsan,
kendisi mülk olunca Mâlik’e karşı herhangi bir itiraz hakkına da sahip
değildir.
E, efendim dünyada bunlar olmasın!
Hastalık olmasın! Ölüm olmasın! Sıkıntı, keder olmasın! Bunlar güzel
temenniler, ama hayat hiç de böyle değildir. Bakıyorsunuz bir korku, bir kâfir
korkusu, bir düşman korkusu, ya da başka korkular bizi sarıveriyor. İşte bu bir
imtihandır. Acaba bu korkuyla karşı karşıya kalan insan ne yapacak? Gerçekten Rabbine
güvenebilecek mi? Veya meselâ sürekli iyi doymaya alışık olan bizler bir anda
açlıkla karşı karşıya bırakılıveriyoruz. Veya bazen mallarda noksanlıkla karşı
karşıya geliveriyoruz. Çok kazanıyor iken bir anda bitiveriyor. Güçte kuvvette
noksanlık, çok güçlüsünüz ama bir anda gücünüz kuvvetiniz bitiveriyor,
ihtiyarlık hastalık gelip belinizi büküveriyor. Ve meyvelerde, ürünlerde
noksanlıklar, kıtlıklar, sıkıntılar ve yokluklar. İşte bütün bunlar karşısında:
Sabredenlere müjdele. İşte bütün
bunları size biz verdik ve verdiklerimizle sizleri imtihana tabi tutarız, diyor
Rabbimiz. Sabredenlere müjdele.
Bu konuda pek çok hadis vardır.
Burada yeri gelmişken onlardan bazılarını okuyalım inşallah.
“Ebû Saîd Sa’d ibn Sinân el Hudrî
(r.a)’den rivayet edildiğine göre ensardan bir kısmı Rasûlullah (s.a.v.)’ den
bir şeyler istediler O da verdi, tekrar istediler yine verdi, sonunda yanındaki
mal bitti. Elindeki olan her şeyi verdikten sonra onlara şöyle dedi:
“Yanımda mal olsaydı sizden
esirgemezdim, kim istemekten çekinir iffetli davranırsa Allah onun iffetini
artırır, kim tokgözlü olmak isterse Allah onu başkalarına muhtaç olmaktan
kurtarır, kim sabretmeye gayret ederse Allah ona sabır verir, hiçbir kimseye
sabırdan daha geniş ve hayırlı bir şey verilmemiştir.” (Buhârî, Zekat 50;
Müslim, Zekat 126)
Mü’min için en sağlam siper sabırdır. Sabrı
sayesinde mü’min fakir de olsa zengin de olsa rahat ve huzurludur. Sabretmeyi
bilmeyen ve istemekten vazgeçmeyenler zengin de olsalar fakir de olsalar doyuma
ulaşamazlar, asla doymazlar. Kişi zamanın her türlü bela ve
sıkıntılarına karşı kendisini sabırla frenleyip hem dünya hem de ahiret
kazançlarını elde edebilir.
Ebû Yahyâ Suheyb ibn Sinân
(r.a)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Mü’minin durumuna gerçekten hayret edilir.
Zira her durumu onun için hayır sebebidir, bu özellik sadece mü’minlerde
bulunur. Çünkü sevinecek olsa şükreder bu onun için hayırdır, başına bir bela
gelse sabreder bu da onun için bir hayırdır.” (Müslim, Zühd 64)
Enes ibn Mâlik (r.a)’den rivayet
edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v) çocuğunun mezarı başında bağırarak
ağlamakta olan bir kadının yanından geçmişti ve ona: “Allah’a karşı sorumlu
olduğunu düşün ve sabret” buyurdu. Kadın: Geç git, çünkü benim başıma gelen
senin başına gelmemiştir dedi. Peygamber (s.a.v.)’i tanıyamamıştı. Kendisine
O’nun Peygamber (s.a.v) olduğunu söylediler. Bunu duyar duymaz Peygamber
(s.a.v.)’in kapısına geldi, kapıda kapıcılar bulunmadığını gördü ve: Ben sizi
tanıyamamıştım dedi. Peygamber (s.a.v) de: “Asıl sabır felaketin ilk anında olanıdır”
buyurdular. (Buhârî, Cenâiz 32; Müslim,
Cenâiz 14)
Ebû Hureyre (r.a)’den rivayet
edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Allah: Mü’min kulumun dünyada
sevdiği dostunu aldığım zaman, o kimse sabredip mükafatını benden beklerse
karşılığı cennettir.” buyurdu. (Buhârî,
Rikak 6)
Ebû Saîd ve Ebû Hureyre (r.a)’den
rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Herhangi bir müslümanın başına
gelen yorgunluk, hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan ayağına batan dikene
kadar her şeyi Allah müslümanın hata ve günahlarının bağışlanmasına sebeb
kılar.” (Buhârî, Merda 1; Müslim, Birr 49)
Enes ibn Mâlik (r.a)’den rivayet
edildiğine göre Rasûlullah (a.v) şöyle buyurdu:
“Başına gelen bir musibetten dolayı
hiçbir kimse ölmeyi istemesin. Mutlaka böyle bir şey temenni etmek zorunda
kalırsa; Allah’ım benim için yaşamak hayırlıysa beni yaşat, ölmek hayırlıysa
beni öldür desin.” (Buhârî, Merda 19;
Müslim, Zikir 10)
Enes ibn Mâlik (r.a)’den rivayet
edildiğine göre Rasûlullah (a.v) şöyle buyurdu:
“Allah iyiliğini istediği kulun
cezasını dünyada verir, fenalığını istediği kulun cezasını da kıyamet günü
günahını yüklenip gelsin diye dünyada vermez.” Peygamberimiz (s.a.v) devamla
buyurdu ki: “Mükafatın büyüklüğü bela ve musibetin büyüklüğüne göredir. Allah
sevdiği topluluğu belaya uğratır. Kim başına gelen bela ve musibetlere razı
olursa Allah ondan hoşnut olur. Bir kimse başına gelen bela ve musibetleri öfke
ile karşılarsa o da Allah’ın gazabına uğrar.” (Tirmîzî, Zühd 57)
Peki nasıl sabredeceğiz? Ölümle,
korkuyla, açlıkla, mallarda ve ürünlerde noksanlıklarla imtihan edilen bir
kimse, nasıl sabredecek? Veya nasıl övgüye lâyık olacak?
Kur'an Yolu Tefsiri
Müslümanlar Mekke’den Medine’ye
göç ederek müşriklerin saldırılarından kısmen kurtulmuşlardı. Bununla birlikte
hicretin ilk yıllarında hâlâ kaygı ve korkuları vardı; yeni vatanları olan
Medine de putperestlerin tehdidi altındaydı. Nitekim kısa zaman sonra
çatışmalar başladı. Bu arada müslümanlar ağır maddî sıkıntı çekiyorlardı;
hicret edenler mallarını geride bırakmışlardı; çatışmalarda da mal ve can
kaybına uğruyorlardı. İmkânlarını kardeşçe paylaşmalarına rağmen –Peygamber
ailesi de dahil olmak üzere– çok zaman günlerce karınlarını doyuramıyorlardı. Âyette özellikle
Medine döneminin ilk yıllarındaki bu sıkıntılara işaret edilmekle beraber,
genel anlamda Allah’ın insanları bu tür sıkıntılarla imtihan etmesi her zaman
mümkün olduğundan, âyetin anlamı ve amacı da mutlak ve geneldir. Buna göre
Allah müslümanları o zaman denemiştir, dilediği her zaman da dener.
Allah’a dayanıp sıkıntıları altında ezilmeyenler hem dinî hem de dünyevî
bakımdan hep kazanmışlardır; bu Allah’ın yasasıdır. Onun
için 155. âyetin sonunda “Sabredenleri müjdele” buyurularak yeniden sabra vurgu
yapılmış; 156. âyette bu sabrın imanla ve teslimiyetle bütünleşmiş bir sabır
olduğu özellikle belirtilmiştir.
SEYYİD KUTUP Fi Zilalil Kuran Tefsiri :
155- Muhakkak ki, sizi biraz
korku, biraz açlık, biraz mal, cari ve ürün eksiltmesi ile deneriz. Sabredenleri
müjdele.
Vicdanların mutlaka musibetler
yolu ile eğitimleri, hakk mücadelesi uğrundaki kararlılık derecesinin ise
korkularla, ağır belâlarla, açlıkla, mal, can ve ürün kayıplarıyla denenmeli,
sınavdan geçirilmelidir. Mü'minin, inancının yükümlülüklerini yerine
getirebilmesi için bu musibetler kaçınılmazdır. Çünkü müminler inançları
uğrunda ne kadar yükümlülüklere katlanırlarsa, inançlarının vicdanlarında
kazanacağı değer o oranda yükselir. Bağlılarının, uğrunda yükümlülüklere
katlanmadıkları ucuz ve düşük maliyetli inançlar daha ilk darbe ile
karşılaşılır - karşılaşılmaz kolayca feda edilebilir.
Demek oluyor ki, bu durumlarda katlanılan
yükümlülükler, herhangi bir inanca, bağlılarının vicdanında değer kazandıran,
psikolojik bir bedeldir. Sözkonusu inancın başkalarının vicdanında
değer kazanabilmesi için bağlılarının bu psikolojik bedeli ödemeleri gerekir.
Yeni kazanılacak kişiler ancak bu fedakârlığın sonucunda ortaya çıkar.
Müminler inançları uğrunda ne
derece acılara katlanırlarsa, ne oranda fedakârlıklara girişirlerse
inançlarının vicdanlarındaki değeri daha da artar, ona daha sıkı biçimde
bağlanırlar.
Bu böyle olduğu gibi, sözkonusu
inancın değerini yabancıların kavrayabilmeleri için bağlılarının onun uğrunda
musibetler ile karşılaştıklarını ve karşılaştıkları musibetlere sabretmelerini
görmeleri gerekir. O zaman bu inanca yabancı olanlar içlerinden şöyle
diyecekler; "Eğer
bu inanç sistemi, bu adamların onun uğrunda çektikleri musibetlerden daha
hayırlı ve büyük olmasaydı, bu adamlar onun uğrunda belâlara katlanmazlar, bu
sıkıntılara sabretmezlerdi." O zaman da bu inancın düşmanları
onun mahiyetini araştırmaya, ona değer vermeye ve ona sempati ile yaklaşmaya
yönelirler. Bütün bunların sonucu olarak yüce Allah'ın desteği ve "fetih
dönemi gelerek, insanlar akın akın O'nun dinine girerler.
Ayrıca sözünü ettiğimiz
musibetler, bu inancın bağlılarının bel kemiklerinin sağlamlaşması ve
dinamiklik derecelerinin artması için de gereklidir. Sebebine gelince,
sıkıntılar; müminin potansiyel güçlerini, saklı enerjilerini harekete geçirir,
onun kalbinde ancak musibetlerin darbeleri altında keşfedebileceği gizli çıkış
ve nüfuz kanalları açar, vicdanında ancak gözlerdeki perdeyi kaldıran,
kalplerin pasını silen sıkıntı ortamı içinde yeşerebilecek doğru değer yargılarının,
ince ölçülerin ve isabetli düşüncelerin gelişip serpilmesini sağlar.
Bunların hepsinden daha önemlisi,
yahut da bunların tümünün temel dayanağı, bütün dayanakların sarsıldığı, türlü
türlü saplantıların kayboluverdiği ve diğer bütün dayanaklarını yitirmiş olan
kalbin sırf Allah ile başbaşa kaldığı kritik anda sırf O'na sığınmasıdır.
Sadece o anda gözlerdeki perdeler düşerek basiret açılabilir ve bakışların
önündeki ufuk açık-seçik hale gelebilir. O anda mümin için yüce Allah'tan başka
hiçbir şey, O'nun yüzünden başka hiçbir güç, O'nun iradesi dışında hiçbir irade
ve O'ndan başka sığınılacak hiçbir merci yoktur. İşte o zaman müminin ruhu,
doğru düşüncenin dayanağı olan tek gerçekle, biricik realite ile bütünleşmiş
olur.
https://hadislerleislam.diyanet.gov.tr/
linkinde yer alan hadisler:
Ümmü Seleme"nin (ra)
naklettiğine göre,
Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Birinizin başına bir musibet/acı
bir şey geldiği zaman, "Biz Allah"a aidiz ve biz O"na döneceğiz.
Allah"ım! Başıma gelen musibetin/acının mükâfatını senden bekliyorum,
bundan dolayı bana ecir ihsan et, benim için onu daha hayırlısıyla
değiştir." desin.”
(D3119 Ebû Dâvûd, Cenâiz, 17-18;
M2126 Müslim, Cenâiz, 3)
***
Hz. Âişe"den nakledildiğine
göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Batan bir diken bile olsa başına gelen her musibet/acı,
Müslüman"ın günahlarına kefaret olur.”
(M6565 Müslim, Birr, 49; MU1719
Muvatta" , Ayn, 3)
***
Enes b. Mâlik"in naklettiğine
göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle derdi: “Allah"ım! Gam ve kederden,
tembellik ve cimrilikten, korkaklıktan, borca batmaktan ve halkın
taşkınlığından sana sığınırım.”
(N5478 Nesâî, İstiâze, 25; B6369
Buhârî, Deavât, 40)
***
Enes b. Mâlik"in (ra)
naklettiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Hiçbiriniz başına gelen bir sıkıntıdan
dolayı ölümü istemesin. Eğer mutlaka isteyecek olursa, "Allah"ım,
yaşamak benim için hayırlı olduğu sürece beni yaşat, ölüm benim için hayırlıysa
canımı al!" desin.”
(B5671 Buhârî, Merdâ, 19)
***
Suheyb"in naklettiğine göre,
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Müminin hâli ne hoştur! Her hâli kendisi için hayırlıdır
ve bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına güzel bir iş geldiğinde şükreder;
bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ise sabreder; bu da onun
için hayır olur.”
(M7500 Müslim, Zühd, 64)
https://hadislerleislam.diyanet.gov.tr/sayfa.php?CILT=5&SAYFA=15 linkinde 20. Sayfaya kadar sabır konusunda açıklamalar mevcuttur.
Görüntülenme : 591
Turgut Kuzan ayet yorumu
İmtihan çeşitleri nelerdir?
Görüntülenme : 922
E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir
İletişim : Turgut Kuzan [email protected]
Web sitemizi kullanırken karşılaştığınız problemleri, önerilerinizi lütfen e-posta ile iletiniz.
Bitişik Özne Zamirleri
(Merfû Muttasıl Zamirler)
Çoğul (Cem) | İkil (Tesniye) | Tekil (Mufred) | |
---|---|---|---|
وا | ا | | Gâib (Eril) |
تُمْ | تُمَا | تَ | Muhatab (Eril) |
تُنَّ | تُما | تِ | Muhataba (Dişil) |
نا | تُ | Mütekellim (Cinsiyet farkı yok) |
Bitişik Nesne Zamirleri
(Mansûb Muttasıl Zamirler)
Çoğul (Cem) | İkil (Tesniye) | Tekil (Mufred) | |
---|---|---|---|
هُمْ | هُمَا | هُ | Gâib |
onları, onların | o ikisini, o ikisinin | onu, onun | Eril |
هُنَّ | هُما | ها | Gâibe |
onları, onların | o ikisini, o ikisinin | onu, onun | Dişil |
كُمْ | كُمَا | كَ | Muhatab |
sizleri, sizlerin | siz ikinizi, siz ikinizin | seni, senin | Eril |
كُنَّ | كُمَا | كِ | Muhataba |
sizleri, sizlerin | siz ikinizi, siz ikinizin | seni, senin | Dişil |
نَا | ي | Mütekellim | |
bizi, bizim | beni, benim | Cinsiyet farkı yok |
Ayrık Özne Zamirleri
(Merfû Munfasıl Zamirler)
Çoğul (Cem) | İkil (Tesniye) | Tekil (Mufred) | |
---|---|---|---|
هُمْ | هُمَا | هُو | Gâib |
Onlar | O ikisi | O | Eril |
هُنَّ | هُمَا | هِيَ | Gâibe |
Onlar | O ikisi | O | Dişil |
أَنْتُمْ | أَنْتُمَا | أَنْتَ | Muhatab |
Siz | Siz ikiniz | Sen | Eril |
أَنْتُنَّ | أَنْتُمَا | أَنْتِ | Muhataba |
Siz | Siz ikiniz | Sen | Dişil |
نَحْنُ | أَنا | Mütekellim | |
Biz | Ben | Cinsiyet farkı yok |
Ayrık Nesne Zamirleri
(Mansûb Munfasıl Zamirler)
Çoğul (Cem) | İkil (Tesniye) | Tekil (Mufred) | |
---|---|---|---|
إيّاهُمْ | إيّاهُا | إيّاه | Gâib |
Onları, onlara | O ikisini, o ikisine | Onu, ona | Eril |
إيّاهُنّ | إيّاهُا | إيّاها | Gâibe |
Onları, onlara | O ikisini, o ikisine | Onu, Ona | Dişil |
إيّاكُمْ | إيّاكُمَا | إيّاكَ | Muhatab |
Sizleri, sizlere | Siz ikinizi, siz ikinize | Seni, sana | Eril |
إيّاكُنَّ | إيّاكُمَا | إيّاكِ | Muhataba |
Sizleri sizlere | Siz ikinizi, siz ikinize | Seni, sana | Dişil |
إيّانا | إيّاي | Mütekellim | |
Bizi, bizeَ | Beni, bana | Cinsiyet farkı yok |
Tümünü seç | Tümünü sil | Boşluk |
ـا | ـا | ا | ا |
ـب | ـبـ | بـ | ب |
ـت | ـتـ | تـ | ت |
ـث | ـثـ | ثـ | ث |
ـج | ـجـ | جـ | ج |
ـح | ـحـ | حـ | ح |
ـخ | ـخـ | خـ | خ |
ـد | ـد | د | د |
ـذ | ـذ | ذ | ذ |
ـر | ـر | ر | ر |
ـز | ـز | ز | ز |
ـس | ـسـ | سـ | س |
ـش | ـشـ | شـ | ش |
ـص | ـصـ | صـ | ص |
ـض | ـضـ | ضـ | ض |
ـط | ـطـ | طـ | ط |
ـظ | ـظـ | ظـ | ظ |
ـع | ـعـ | عـ | ع |
ـغ | ـغـ | غـ | غ |
ـف | ـفـ | فـ | ف |
ـق | ـقـ | قـ | ق |
ـك | ـكـ | كـ | ك |
ـل | ـلـ | لـ | ل |
ـم | ـمـ | مـ | م |
ـن | ـنـ | نـ | ن |
ـو | ـو | و | و |
ـه | ـهـ | هـ | هـ |
ـلا | ـلا | لا | لا |
ـي | ـيـ | يـ | ي |