Adjectives and adverbs

38) Too and enought (too big, big enough)

The case is too big. He can't carry it. (Valiz fazla büyüktür. Onu taşıyamaz.)
< too > kelimesi daha fazla iyi ya da daha uygun durum olma anlamında kullanılır.
  too ADJECTIVE
I don't want to go out. I'm too tired.
(Dışarı çıkmak istemem. Fazla yorgunum.)
  too PLURAL NOUN
I couldn't find her at the concert because there were too many people there.
(Konserde onu bulamazdım, çünkü orada çok fazla insan vardı.)
  too UNCOUNTABLE NOUN
Our teacher gives us too much work. (Öğretmenimiz bize çok fazla çalışma verir.)

Birisinin niçin bir şeyi yapamayacağını açıklamak için
too ile < to + infinitive > kalıbını kullanabiliriz.

She's too young to drive. (Araba sürmek için fazla gençtir.)
( = She can't drive because she's too young.)
( = Fazla genç olduğu için araba süremez.)

This case is big enough. I can put all my clothes into it. The small case isn't big enough.
(Bu valiz yeterince büyüktür. Tüm giysilerimi ona koyabilirim. Küçük valiz yeterince büyük değildir.)

< enough > kelimesini ihtiyacımız veya daha fazlası kadar anlamında kullanırız.
< not ... enought > kalıbını ise yetersiz anlamında kullanırız.

  ADJECTIVE enough
Is your room warm enough? (Odanız yeterince sıcak mı?)
  enough PLURAL NOUN
I've got enoughpotatoes, thanks.
(Yeterli patatesim var, teşekkürler.)
  enough UNCOUNTABLE NOUN
I can't talk to you now.
I haven't got
enough time. (Şimdi sizinle konuşamam.
Yeterli zamanım yok.)

Birisinin niçin bir şeyi yapamayacağını açıklamak için
< not ... enouh + to + infinitive > kalıbını kullanabiliriz.

She isn't old enough to drive. (Araba sürmek için yaşı yeterli değildir.)
( = She can't drive because she isn't old enough.)
( = Araba süremez çünkü yeterince yaşlı değildir.)

Toplam Görüntüleme : 762